“Kız seni de mi üzüyorlar çok? Dudağın neden küçük küçük akmakta? Sorsalar şimdi anlatamayacaksın. Laflar şişip şişip kalacak gırtlağında. Bir halt açıklayamayacaksın. Öğretmişti birileri, yedi kere uzun uzun nefes alıp ağır ağır bırakacaksın. Yedincisinden sonra bir aynada karşılaşıverirsen kızarmış yüzünle yeniden zırlamaya başlayacaksın. Bu gözler niye bu kadar hızlı kızarıyor ve bu kadar geç soğuyor burkulan yerler, kendine sinir olacaksın. Saçını başını dağıtıp, üstünü başını açıp bu hayattan kaçmak için müthiş hızlı, müthiş kesin kararlar alacaksın.”
Tam da böylesi bir ruh halinde, aklın Ece Temelkuran yazısındayken Nazım’ın şiiri duyulur; “yüreklerin kulakları sağır…hava kurşun gibi ağır…ben diyorum ki ona: kül olayım kerem gibi yana yana. Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..” Tek tek hayal ettik ama topluca vazgeçtik galiba biz. Evet, hava kurşun gibi ağır..Rüzgar hala sert esiyor, melteme dönmedi dönmüyor.
Tevekkül iyi geliyor değil mi sana da? Herşey kabullenmekle başlıyor, kabullenince kuruyan dalların tekrar yeşeriyor, çiçeklenme umudun silbaştan başlıyor.
Ama dudağın büzülüyor mu, evet büzülüyor.